İdil Tulun: GİDENİN ARDINDAN


Biten bir ilişkinin ardından yaşanan garip bir süreç vardır. 
Bu “garip” süreç; ilişkiyi yaşayan taraflardan gidenin, ne hissettiği, ne yaptığı bilinmeyen ne idüğü belirsiz durumdur.
Kalan, yani ilişkinin bitmesini istemeyen taraf için de acıklı bir hâldir.
Kalanı mecburen dinlemekle ve teselli etmekle yükümlü yakın arkadaş grubu içinse “Çin işkencesine maruz kalma” veya “kurbanlık koyun olma” süreci olarak adlandırılabilir.

Her zaman giden veya kalan üzerine yazılır, çizilir, konuşulur, yorumlar yapılır ama ele alınıp incelenmesi gereken bir taraf daha vardır ki, bu da teselli görevini üstlenmiş kişilerin durumudur. Bu kişilerin hâli çok daha patolojiktir. Belki de bu süreçte en üzülünesi kişiler bu arkadaş veya arkadaş grubudur.

Düşünün bir kere; arkadaşınızın ilişkisi bittiği anda teselli etme ve bunun gibi misyonlar gizli bir güç tarafından size verilmiş, bu görevin ağırlığı omuzlarınıza çökmüştür bile. Farkında olmadan sözleşmeyi imzalamışsınızdır çoktan… Buhranda olan bu arkadaşınızla buluşmalarınız ve telefon trafiğiniz sıklaşıverir bir anda…

Telefonunuz çalar, açarsınız… 
Karşı taraf ağlamaklı bir sesle:
- İnanabiliyor musun Facebook’ta ilişki durumunu “ilişkisi yok” olarak değiştirmiş. Ne yapmalıyım sence silsem mi acaba?
Bu sadece bir başlangıçtır. Buz dağının görünen yüzeyidir. Ayrılınan kişinin sosyal paylaşım ağlarındaki hareketleri kısa bir süre için takip ve gözaltına alınır. Kimi eklemiş, ne zaman tanışmış, kime yorum yapmış, neden yorum yapmış paranoyaları ve bu sosyal paylaşım ağı sayfası inceleme evresi birkaç gün sürebilir. 

İlişkisi yok durum güncellemesiyle karşı karşıya kalan arkadaşınız giden kişiyi silip silmemesi gerektiğini size sormaktadır. Yapmanız gereken ani bir tepki göstermemektir. Zaten siz ne söylerseniz söyleyin, arkadaşınız kendi bildiğini okuyacaktır ve muhtemelen silmeyecektir. Ve sosyal paylaşım ağının duvarında birkaç manidar  iletiyle göndermeler yapacaktır karşı tarafa.
Ancak birkaç gün içinde;
-“Beni silmiş!.. Şaka gibi!..” diye bir telefon daha alabilirsiniz.

Günümüzde ilişkilerin başlangıç ve bitişi sosyal medya üzerinden ilan edilip bu ilanın yürürlüğe girdiği andan itibaren resmiyet kazanmaktadır neredeyse.

İlişkinin bitişinin sosyal ağ üzerindeki beyanından sonra, ilişkisi biten kadar, arkadaşları için de esas çöküş başlar.
İş burada başa düşer.
Arkadaşınızın içene kapanıp üzüntüsünü yalnız yaşamasına gönlünüz razı olmaz. Hemen, her zaman toplandığınız mekânlardan birinde buluşulmak üzere program organize edersiniz.

İşte birinci sorun;
- Oraya gidemem ki, orada… Onunla gitmiştik oraya, her masada oturduk, çok anım var.
Hoop program değişir, gidilmemiş yerler tırım tırım gözden geçirilir, kıyıda köşede kalmış pek rahat etmediğiniz ama ayak basılmamış bir muadil mekân bulunur. İleriki günlerde artık bu yeni mekânda buluşulmaya başlanır.

Burada ikinci sorun devreye girer. 
Gözü mütemadiyen telefondadır. Arkadaşınız her yarım saatte bir telefon yoklar. Ayrıldıkları günden bu yana bilmem kaçıncı kez ondan duyduğunuz; “Aramadı bir kere bile…” cümlesiyle söze başlar ve ilerleyen saatlerde bu sözler; “Acaba mesaj atsam mı”ya döner. Bu soruya hemen bir “Hayır!” cevabı yapıştırmanız gerekmektedir ama işin aslı bu bir soru değildir.
Mesaj atılacaktır.
Bu kaçınılmazdır.
Artık masanın konusu, mesajda yazılması gereken içerik konusudur.
“Rüyamda seni gördüm mü desem acaba veya işiyle ilgili bir şey mi sorsam? Annesi doktora gidecekti annesini mi sorsam? Keşke soracak daha geçerli bir konu olsa… Ne sorabilirim? İki hafta sonra bayram geliyor bekleyip bayramda mı mesaj atsam?” gibi saçmalama evresine girebilir.

Eğer arkadaşınızın edebiyatı pek iyi değilse akabinde gelecek ve üzerinize afakanların basmasına sebep olacak olan soru şudur:
- Sence ne yazmalıyım? 
- Sen söyle, sen güzel bir şeyler bulursun hep, düşün!
Eğer bir alternatif bulamazsanız sitem hazırdır: 
- Hiç yardımcı olmuyorsun bana!

En saçma olay da budur. Aman sakın ola ki yazacak bir şeyler bulmayın. 
Zaten kafa patlatıp bir içerik hazırlasınız da  o yine de beğenmeyecek yine kendi istediğini yazacaktır. Düşünerek kendinizi  boşu boşuna yormayın. Beyin fırtınasına gerek yoktur. Burada yapılması gereken en mantıklı şey eninde sonunda yazdığı, aşırı öfke veya aşırı sevgi dolu metni en nötr hâle indirgetmektir.

Mesaj atılır. Yüzde doksan ihtimalle cevap gelmez ki mesajın beklenen gelme süresi zaman aşımına uğradığındaki an ümitlerin bittiği andır. Bu aynı zamanda sizin de bittiğiniz andır. Bu andan itibaren arkadaşınız yeni bir düşüşe başlayacak yeni buhran girdabı onunla birlikte sizi de içine alacaktır.
- Sence beni düşünüyor mudur?
- Demek her şey yalanmış!
- Harcadığım zamanıma yazık!
- Onun için neler yaptığımı sen de gördün, ben bunu hak edecek ne yaptım?
- Bir ay sonra doğum günüm arar mı?
- Hiç mi sevmedi beni?
- Başka insanlar nasıl davranıyor! İyi davranınca insan kaybediyor onu anladım.
- Onda kalan bazı eşyalarım var, saklıyor mudur?
- Mail attım, okumadan mı silmiştir acaba?
- Sence aldığım hediyeyi giyiyor mudur, giyince beni hatırlıyor mudur?

O kadar çok cevaplamanız gereken soru vardır ki…
Vereceğiniz cevaplar da bir o kadar ayakları yere basan, gerçeğe yakın olmalıdır. Hassas bir durumdur. Ne boş yere ümitlendirici olmalıdır ne de fazla negatif… Bu soruların ağırlığı altında, ezilir ezilir, gittikçe yok olursunuz. Bir yanınız iyilik meleği oluverir, içini dökmesini istersiniz. Aynı zamanda da bencilliğiniz doruk noktasına ulaşmaya başlar ve bu konunun sonsuza dek, en olumlu şekilde kapanması için dua etmeye başlar, adaklar adamaya hazır hâle gelirsiniz.

Arkadaşınız bu mesaj atma ve arama girişimlerini evinde, iş yerinde ve sizinle buluştuğu diğer günlerde de yineleyecektir. Her alınamayan cevapta bu buhran silsilesi devam edecektir. Size; anlatacaktır anlatacaktır, konunuz 24 saat aynı konu olacaktır. Yine de bu onu kesmeyecek size anlattıklarını bilumum diğer yakın arkadaşlara, dostlara, kuzenlere ve görüştüğü kim varsa onlara da  anlatacaktır. Susmayacak, sardıkça  saracaktır.

Bu evre, soğuk rüzgârlarla ve verim alınmadan geçtikten sonra gidenin unutulan eşyalarını geri verme isteği baş gösterir yaralı kalan için. Bir anda, aylardır kendisinde duran; giden kişiye ait bir DVD, kitap veya herhangi bir şey varsa, acilen yetiştirilip ulaştırılmak istenir sahibine. Sanki ayrılan taraf bu zamana kadar o eşyasız yaşayamamıştır veya bundan sonra da yaşayamayacaktır gibi  “Aman ben de kalmasın hemen vereyim” düşüncesiyle  ortak arkadaşlar devreye sokulur. “Muhatap olmuyorum seninle” havası vermek için kargo da kullanılabilir. Burada eşyayı sahibine teslim etme isteğinin gerçek olmasına karşın, temelde yatan mesaj; “Acaba bunu aldığında bana bir cevap verir misin”dir. Aslında giden kişi için kalan eşyanın elzem bir durumu yoktur. Kalanın bitişi kabullenmeden önceki son bir ümit çırpınışlarıdır bu faaliyetler.

Bir süre sonra, size daral basmaya başladığında; arkadaşınız da ondan bahsetme durumunu doruk noktasına ulaştırmış ve sabrınızın son noktasına taşıtmıştır sizi… Konunun kayması için farklı noktalara ilgi çekip değişik mevzular açma, ilgiliyi çeşitli hobi ve sosyal aktivitelere yöneltme eylemleriniz boşa çıktığında, egoistçe, “giden kişiden cevap gelsin, arasın, bir şey yapsın” diye dilek dilersiniz.

Ola ki atılan bir mesaja cevap gelirse gelen içerik kısa ve nettir ki bu bile arkadaşınızın yok yere ümitlenişine sebeptir. Tanık olduğunuz üzücü ama aynı zamanda başka konuya geçişin keyfini içinizde sinsice yaşamanıza sebep olan bir andır, o an… Kendinizden, havadan sudan bahsedebileceğiniz süreç için kronometre çalışmaya başlamıştır o dakikada.

İlk günler geçip ayrılığın haftası geldiğinde arkadaşınızda çeşitli davranış bozuklukları başlamış olabilir. O devrede sizi pek aramıyor olabilir.
Bu yaralı arkadaşınız eğer bir erkekse; kendini işe, gece hayatına, kısa ilişkilere, telefon vs.. gibi teknolojik yeni bir  eşya alışverişine, daha da kötüsü  içkiye vermiş olabilir. Maç ya da izlediği filmleri tekrar tekrar izlerken  bulabilirsiniz. Japonyapıştırıcısıyla yapışmış bir şekilde “Play Station” asosyalliğiyle bir bütün olmuş da olabilir.

Eğer acılı arkadaş dişiyse; muhtemelen  kendini saçıyla ilgili değişikliklere, alışverişe,YogaReiki, Feng Şui, meditasyon seanslarına adayabilir. Kuantum olumlamaları ve pozitif düşünce gücüyle ilgili kitaplara yapışmış olabilir. Rasyonel gerçeklikten çıkıp kahve fallarıyla bütünlük içerisine de girmiş olabilir.

Bu sizi fazla aramadığı derin sessizlik aşamasında bu sefer durum sizin için sinir bozucu olmaya başlamıştır. Yeni bir gelişme olup olmadığını merak edersiniz. Barışmasını temenni eder ama aynı zamanda sormaya korkarsınız. Sorarsanız olumlu bir gelişme yoksa onu bunalıma itebilirsiniz veya sorarsanız susmayabilir. Sormazsaniz, sizden ilgi bekliyor olabilir, sormamanıza bozulabilir. Kısır döngü içerisine girersiniz.

Nihayet konuyu açtığınızda birkaç çeşit cevap alabilirsiniz…
En popüleri;
- İyiyim ya, pozitif düşünüyorum, olumlamalar yapıyorum. Evrene yolladım, dileklerimi serbest bıraktım. Evren bana geri verecek. Olacak ya, bana geri dönecek biliyorum. Pozitif düşünürsem olur. Kuantumun felsefesi bu, “varmış gibi yapmak, imgelemek, olmuş gibi hayal etmek, buna inanmak, …mış gibi yapmak”. Ben de varmış gibi yapıyorum, ayrılmamış gibi…
Yalnız bu tehlikeli bir cevaptır. “Aaa iyiymiş!” diyerek bu konuyu kapatmanız pek yerinde olmaz. Bu sürecin birkaç gün sonrasında mutlaka arkadaşınızla iletişime geçmeniz gerekmektedir ve muhtemelen; “Yalan evren mevren hikâye bir halt olduğu yok. Şansıma bak, Allah bildiği gibi yapsın o hayvanı…” gibi bir reaksiyonla karşılaşmaya hazır olun.
Veya kuantuma fazla kaptırıp gerçekliği saptırabilme ihtimali de olabilir.

Eğer hâlâ ayrılık acısı sürüyorsa, büyük ihtimalle arkadaşınızla birlikte geçmişi sorgulama evresine girip, empati olayını abartırsanız birlikte bir çıkmaza sürüklenebilirsiniz.

Zordur ayrılık aşamalarını atlatmak, gidenin ardından…
Zaman gerektirir. Aynı evreleri muhtemelen siz de geçirmişsinizdir. Geçirmediyseniz geçirebilirsiniz de…
Hatta sizsinizdir belki bu durumda olan…
Bu  yüzden zor da olsa birkaç aylık bu sıkıntılı süreçte arkadaşınızın size ihtiyacı olduğunu unutmayın….
Gün olur, devran döner; döner de…
Aman ha, aman aman…
Mutlaka yanında olun!




İdil Tulun